28 Haziran 2012 Perşembe

Bir İnsanı Unutmak


Hiç Bir insani unutmak, bir insandan vazgeçmek, bir insani hayatından sonsuza kadar çıkartmak zorunda kaldın mı hiç?Hani ölmüş gibi, hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi,her an kapından içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip ama aslında hiç gelemeyeceğini de bilmen gibi.Ne zor şey değil mi ölmediğini bilmek, ama ölmüş gibi ulaşılmaz olması artık o insanın sana, ne kadar katlanılmaz bir gerçek değil mi sen hala bu kadar sevgili iken?
Özlemek, bu kadar özlemek, etini kemiğini yakarcasına özlemek. Çok kötü değil mi?

27 Haziran 2012 Çarşamba

Çok acıttığında anladım..

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış, Kendi yolumu çizdiğimde anladım.. Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil.. Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım.. 
Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış, Aşk peşinden neden yalın ayak koştuğunu anladım..Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden, Neden hiç ağlamadığını anladım.. 


Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş, 
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım.. 

Bir insanı herhangi biri kırabilir,ama bir tek en çok sevdiği, acıtabilirmiş, 

22 Haziran 2012 Cuma

Söylenmemiş Sözler


Ben Kim Miyim ?

BEN KİM MİYİM ? Duymasını Bilene SES..Çekmesini Bilene NEFES..Gitmesini Bilene HEDEF'im..Değerimi Bilene SEDEF..Yaşamasını Bilene HAYAT..Sevmesini Bilene YÜREK..Yüreğini Sunmasını Bilene KIYMET..Savaşmasını Bilene ZAFER'im...

Özlem

Bazen söylenmemiş sözler söylenmişlerden daha çok yakar canı…. Daha derine işlenir acısı…. Özlemler tahmin edildiğinden daha fazla acıtır insanı… Yüreğinde hiç durmadan kanayan bir yaradır… Bir bakış, bir an bazende bir mekan o yaraya tuz olur… Özlemi yaşamadan anlamıyormuş insan… Yağmur bile başka yağarmış özlerken… Yağmur bedene değil,yüreğe yağarmış özlemin içindeyken…

20 Haziran 2012 Çarşamba

İstanbul Gibiyim Artık

İSTANBUL gibiyim artık..Gülmeyi Gülhane'de bıraktım...Vefayı bozacıda...Ayasofya kadar yorgun...Topkapı kadar yıkık...Esenler kadar vedalara alışık...Eyüp kadar kalabalık...Eminönü kadar sıkıcı....İSTANBUL gibiyim yani...Uzaktan bakınca ışıl ışıl... aslında yorgun,bitkin,tükenmiş...Ama hala İSTANBUL gibi, Ayakta dimdik..!!

İki Mavi, Bir Ben..


Kalemim gemi, defterim deniz, duygularım gökyüzü.. Seyrediyorum iki mavi arasında, dökülüyor kelimelerim deniz üzerine.. Fonda sakin bir İspanyol ezgisi, içime işliyor kendini belli etmeden..

Soğuk geliyor bir yerlerden, gecenin soğuğu, İstanbul'’ un ayazı.. Kahve kokusundan başka ısıtan yok içimi.. Müzik, kahve, kalemim, defterim, duygularım ve ben..

Ne yazacağını bilmeden seyrediyorum mavilerin arasında.. Rotası yok gemimin.. Gökyüzüne göre ayarlıyorum yönümü, güneşe doğru gitmek tek çabam.. İyiye gitmek, iyi hissetmek..

İspanyol ezgisi son tınılarını veriyor ve değişiyor şarkım.. Erlend Bratland – Mad World çalıyor şu an kulaklarımda.. Nasıl derin, nasıl etkileyici bir şarkısın sen öyle.. Melankolik, mest eden.. Bu şarkı o anki duygularımla eşleşirse değmeyin benim halime.. Yeri gelir heyecanım durulur bu şarkıyla, yeri gelir huzura varırım, yeri gelir öyle bir hal alır ki ruhum, dokunsanız ağlarım.. Öyle bir şarkıdır benim için..

Hüzün


Hüzün denilen duygu ne çok çıkıyor karşımıza… Bazen bir hayal kırıklığının etkisinde hissettiriyor kendini, bazen bir ayrılıkta, bazen bir kayıpta… Öyle ki, bir şarkıda bile hüzünlenebiliyor insan, hüznü hissedebiliyor.. İnsan ne kadar umursamaz olursa olsun öyle bir gün, öyle bir an geliyor ki hüzün denen duygu, o umursamaz insanı bile devirip devam edebiliyor yoluna. Umursamazı deviren hüzün, umursayanı yerle yeksan ediyor elbet; tabiri caizse ezip geçiyor. Dudakları mühürleyip gözleri konuşturan hüzün, bakışların sessizliğinde gösteriyor varlığını.
-
Kimisi hüznünü gizlemeye çalışır, biriktirir içinde; kimisi ise bekletmez döker.. Kimisi de öyle ümitsizce kaçar ki hüzünden, an gelir kendi bile inanmaz kaçabileceğine. Oysa zaten kaçmamak gerekir hüzünden; mutluluk, keyif, coşku ve diğerlerinin değeri nasıl bilinir ki hüznü yaşamadan, onu hissetmeden? Hüznü yaşamayan insan, mutluluğu yaşayabilir mi?

Hayat

Doğuyoruz, muhtaç bir halde, senelerce kendimize yetemiyoruz.. İki kişi büyütüyor bizi, birine anne demişler diğerine baba.. Kendimize yetmeyi geçtim, iki harfi yan yana getirmekten öteye geçemiyoruz nice zaman.. Sonra ilk kelimemiz dökülüyor dilimizden, ilk adımımızı atıyoruz, ilk kez kendimize yetmeye başlıyoruz.. ‘Başlıyoruz’ diyorum, çünkü bir kaç yeni yetenek dışında yine mecburuz o iki kişiye.. Günler, haftalar geçiyor; aylar sene olup ardımızda kalıyor.. Ergenlik dönemini, gereksiz onca sınavı, hayatımızın acemilik döneminin son zamanlarını geride bırakıyor ve artık olgun bir insan olmaya başlıyoruz..

İşte hayata dair ne öğreniyorsak o zaman öğreniyoruz.. Kendi ayaklarımız üzerinde durmaya başladığımız zaman, kendi duygularımıza kendimizden başka tercüman bulamamaya başladığımız zaman, hayat öyle bir vurmaya başlıyor ki sillesini; şaşıp kalıyoruz.. Çünkü tecrübesiz bir haldeyiz, ilk defa karşılaştığımız o kadar çok ‘gerçek’ çıkıyor ki karşımıza..
Gerçek tecrübeler, gerçek aşklar, gerçek kayıplar, gerçek hayal kırıklıkları.. Gerçek yorgunluklar, gerçek mutluluklar, gerçek tecrübeler..


Umut Etmek


Gün yine yerini karanlığa bırakıyor yavaş yavaş, ve ben yine elimde kahve, kulağımda slow bir şarkı eşliğinde, kalemimin kağıt üzerindeki dansını seyrediyorum.. Biraz narin, biraz kıvrak, içine kapanık ve ürkek dökülüyor bugün kelimelerim.. 

Canım sıkkın, oyuncağını kaybetmiş bir çocuk masumiyetinde ve sessizim.. Hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden, sadece yazmak ve müzik dinlemek istiyorum.. Bir de kahve cezbediyor beni şu an, hepsi bu.. İnsan bazen yalnız kalmak ister ya, etrafında kimse olmasın, sessizlik olsun, yağmur olsun, hava toprak koksun ister.. Tam da bu saydıklarımı istiyorum ve tam da toprak gibi kokuyor içime çektiğim her bir nefes..

Umut Etmek Güzel Şey!

Gerçekten de.. Ve umut ışığı görmekse daha da güzel.. İkisi arasındaki fark çok ince: birinde tünelin sonu olduğunu biliyorsun, diğerindeyse tünelin sonundaki ışığı görüyorsun.. Işık her zaman karanlıktan daha çekici, daha olumlu; o yüzden ışığı gördüğün zaman heyecan duyuyor ve aydınlığı hayal etmeye başlıyorsun.. Hayal ettiğin şey belki sade ve güzel bir manzara, belki modern bir şehir; belki altın rengi kumla kaplı bir sahil kıyısı ya da yemyeşil doğaya eşlik eden masmavi bir gökyüzü..

İstediklerim Yanımda ..!!!!

Kimseyi Değiştiremem Hayatta. Ve Kimse İçin Değişmem! Kimliğimi kaybettiğim An Yaşamımı Çöpe Attığım An Demektir Benim için! Bırak Hayatıma Eşlik Etmek isteyenler Gelsin Benimle! Ne Ben Kimse için Mecburi İstikametim, Ne de Bir Başkası Benim için! Yanımdakiler Beni Mutlu Ettiği Sürece Kalsın Hayatımda...İSTEDİKLERİM YANIMDA, İSTEMEDİKLERİM YOLUNDA !! 

.......


19 Haziran 2012 Salı

Kadın ve Şarap

Bir kadını anlamak,bir şarabı tatmak gibidir...
Dünüyle, bugünüyle ve yarınıyla .Sizde bıraktığı, bırakacağı tatları sevmek, Yeniden onu içebilmek arzusuyla yanıp tutuşmak gibidir....
Sarhoşun hep bir bahanesi vardır içmek için. O hüzünlense de içer, sevinse de...

Ama...
Aşığın bahanesi olmaz. Amacı mutlu olmaktır sevdiği ile...
Öyleyse değer vereceksiniz sevdiğiniz kadına..
Yüreğine dokunacaksınız, saçına dokunmadan önce.
Ve kadın Işığıyla, neşesiyle, kahkahasıyla başınızı döndürebiliyorsa.
Gözleri ile gözlerinizi okuyabiliyorsa. Sevincinizi hüznünüzü paylaşabiliyorsa. İşte o kadın sizin ŞARABINIZDIR!

AŞK...

Ya Arkana Bakmayacaksın.. 
Ya da Arkandan Bakacak Birini Bırakmayacaksın..
Bir Kalpte İki Nefes Olmaz!. 
Ya Sen Nefes Almayacaksın, Ya da Başkasının Nefesini Kullanmayacaksın.. 
Aşk Teslimiyet İster.. 
Ya Geçmişe Teslim Olacak Esir Kalacaksın.. 
Ya da Geçmişi Çoktan Silmiş Geleceğe Bakacaksın..
Ama En Önemlisi Bir İnsanın Duygularıyla Oynayıp, Sigarasının Ucundaki ateş Olmayacaksın..

Hani, diyorum ki

Hani, diyorum ki, insanın gerçekten mükemmel bir dostu olsa…Ona, şöyle, içine sindire sindire, kocaman bir sarılsa…Yüreklilikle söylediğiniz… ” Canım benim!.. dediğiniz…Telefonda bile saatlerce konuştuğunuz, sıcacık biri… Cesur, sempatik, azimli, kararlı… Arayan, soran, ”Seni özlüyorum” diyen biri...

Canı yanan sabretsin.

Canı yanan sabretsin.
- Canı yakanda yanacağı günü beklesin..

Ne diyordu şair;

Ne diyordu şair;
Yıkıldı yolunu bekleyen şehir şimdi gelsen de bir gelmesen de.

Acıtır

Bir şeyler can acıtır. Acıtır. Acıdır. Can acısı acıtır.Öyle işte, doğrudur bu. Anlayamadığın şeyler beynine takılı kancadır. Acıtır. Can acıtır.Önce midende bir sıkıntı hissedersin. Bu sıkıntı güne huzursuz bir başlangıçla gelir. Bu sıkıntı tüm anılarla gelir. Ve sen her ne kadar kendine telkin versen de... Acıtır işte. Öyle bu.Tüm kimliklerim tek vücudu paylaşıyor. Midemdeki sancıyı her biri hissediyor. Hissettikçe kovanı bozulmuş arılar gibi vızıldayarak kaçmak istiyorlar ama yine içime çarpıyorlar. Duruyorlar.

Can Acısı




Sadece sevmek istemiştim seni.
Sense beni acıtmayı tercih ettin.
Sen batırdıkça zehirli iğneni
Benimse kelimelerim “boşver” oldu hep.

Anlatamadım acımı, amacımı.
Senin gözünden bakamadım hayata,
Senin kadar rahat ve umarsızca davranamadım,
Belki de.

18 Haziran 2012 Pazartesi

Hayat


Ben bir parantez açtım hayatıma...İçine ne yazdığımı hiç sormayın...Yazdıklarım benim, yaptıklarım sizindir...Ben bir ünlem koydum hayatıma...Neresine diye sormayın...Şaştıklarım benim, kabul ettiklerim sizindir...Ben bir virgül koydum hayatıma...Durduğum yer benim, gittiğim yer sizindir...Ben bir tırnak koydum hayatıma..İçindeki
benim, dışındaki sizindir...Ben bir nokta koysam hayatıma...Ölüm benim,hayat sizindir...

Bazen :(

Susmak yaksa da içimi hiç karartmadım yüreğimi. Keşkelerim var belki ama üzmedim kimseyi Ama neden sevdiklerim yakar içimi Önemli değil kimsenin beni bilmesi nasıl olsa ben bilirim kendimi ve haddimi.Yüzümün gülmesi aslında… Bazen güneş, bazen sadaka, bazen de sakladığım gözyaşlarımın perdesi..

BEŞ PARMAK HESABI

Ne zaman eşinizle bir sorun yaşarsanız avuçlarınıza bakın. Sorunların olabilirliğini kabul ederseniz çözümleriniz de hemen elinizin altında, avucunuzun içinde. Sevildiğinizden ve sevdiğinizden süpheye düşerseniz avucunuzu açıp parmaklarınızı sayın.

Başparmağınıza bakın önce. Size en yakın olan parmağınız, diğer dört parmağın hareketlerini anlamlı kılan, o gerektiğinde her parmağın yanında hazır oluyor, yardımına koşuyor vaz geçebilir misiniz başparmağınızdan?

Peki ya eşinizden? Size en yakın olan o iken kesip atabilir misiniz onu hayatınızdan. Her halinizle hemen yanı başınızda olmuşken ve olmaya hazırken gözden çıkarabilir misiniz eşinizi? Hayatınızda başka her şey onun yakınlığı ile sevimli geliyor size değil mi?